Cinsel saldırı (m.102) ve cinsel istismar (m.103) suçlarından mahkûm edilen kişiler hakkında kastrasyonun bir ceza ve/veya güvenlik tedbiri olarak tatbik edilip edilemeyeceği ülkemizde son yıllarda tartışılan konulardan biridir
Kişinin cinsel faaliyette bulunma ve üreme yeteneğinin tamamen sonlandırılması yahut geçici bir süre durdurulması anlamına gelen kastrasyon (hadım etme) , aşağıda ifade edeceğimiz üzere, cerrahi bir işlemle yahut bedene ilaç zerk etmek suretiyle gerçekleştirilebilir. Hukukumuzda kimyasal kastrasyon adı verilen ikinci yöntemin kabulü konusunda düzenlemeler yapılması düşünülmektedir. Ancak böyle bir yaptırımının, hem ceza hukukunun temel prensipleri, temel hak ve özgürlükler ile bağdaşır, hukuk devletine yaraşır bir tarzda dizayn edilmesi, hem de toplumun bu suçlardan korunması açısından ihtiyacın mevcut olduğu alanlarda etkili bir araç olması gerekir.
Kastrasyon, cerrahi bir müdahale ile erkek üreme organı olan testislerin vücuttan alınması yoluyla yapılabileceği gibi, bireyin vücuduna ilaç zerk etmek suretiyle testislerin, testosteron hormonu salgılaması engellenerek de gerçekleştirilebilir. Birincisine cerrahi, ikincisine ise, kimyasal kastrasyon adı verilmektedir .
Ancak belirtmek gerekir ki; tüm cinsel suçlarda Kastrasyon tedbirinin uygulanması mümkün değildir. Cinsel suçları işleyenlerin farklı paradigmaları, onları bu davranışa iten farklı faktörler olabilir . Dolayısıyla cinsel suçlu profilinin ayırt edilmesi büyük önem arz etmektedir. İş bu suçlu profillerini 4 kategoriye ayırmak mümkündür.
Bir grup suçlu, yaptığı davranışın ahlaki değerlendirmesini, toplum tarafından yasaklanmış bir davranış olarak kabul etmez. Başkalarının vücut bütünlüğüne karşı gerçekleştirdiği cinsel davranışları bir hak olarak görür, genellikle suç işlediği kişinin kendisini tahrik ettiğini ifade eder.
İkinci grup cinsel suçlular, gerçekleştirmiş olduğu davranışın yasak olduğunu ve toplum tarafından dışlandığını kabullenmekle birlikte, gerçekleştirmiş olduğu eylemi cinsel eğilim veya kişiliğe bağlı bozukluk dışındaki sebeplere dayandırır. Örneğin, alkol veya uyuşturucu etkisinde olma gibi.
Üçüncü bir grup suçlular şiddet uygulama isteği, kişiye veya topluma duyulan öfke içerisinde gerçekleştirirler, esasına bakıldığında burada da cinsellik dışı bir amaç vardır. Cinsel saldırı iş bu eylemlerde araç olarak kullanılmaktadır.
Son gruptakiler ise, cinsel yönelimlerini kontrol edemeyen veya cinsel yönden saplantıları bulunan kişilerdir. Bu tarz suçlu profillerinin ortaya çıkış noktası cinsel eğilimlerine sahip olamamaları ve cinsel dürtülerini kontrol edememeleridir.
Bu suçlu gruplarından sadece dördüncü olarak belirtmiş olduğumuz profille kimyasal kastrasyon açısından uygundurlar . Çünkü diğer gruplarda belirtmiş olduğumuz suçlu profilleri cinsel yönelimlerini ve dürtülerini kontrol etmekte bir sorun yaşamamaktadırlar. Bu profilde bulunan kişileri cinsel suçlardan vazgeçirmek, kastrasyon yoluyla da mümkün olmayabilir. Dolayısıyla her cinsel suçlu üzerinde bu tedbire müracaat tarzında bir düzenleme yapılamaz .
İdeal ceza sisteminde öngörülen iyileştirme kapsamındaki tedavilerin uygulanması, cinsel suç failleri bakımından, cezaevi sürecinde bir ıslah faaliyetinden ziyade, salt olarak hapis cezasının infazının gerçekleşmesi şeklinde uygulanmaktadır. Hâlbuki cinsel suç failleri bakımından uzun süreli hapis cezaları sadece bu kimselerin yeniden suç işlemelerini belli bir süre engelleyebilir. Bu nedenle suçun işlenmesinin ertelenmesinden ziyade tekrar bu suçun işlenmesinin engellenesi sağlanmalıdır. Yapılan çalışmalar sonucunda salt olarak hapis cezaları ve caydırıcılık yöntemlerinin gelecekte cinsel suçların önlenmesinde etkisiz olduğunu ortaya koymaktadır .
Karşılaşılabilecek cinsel suçlardan toplumun korunması kapsamında, cinsel suç hükümlüsünün şartla salıverilmeleri sonrasında; denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulması, bu anlamda toplum içerisinde izlenmesi, sınırlı bir alanda ikamet şartı, elektronik gözetleme, takip gibi fiziksel önlemlerin yanı sıra, bu kişilere sosyal servisler aracılığıyla destek olunması, psikolojik, psikiyatrik tedavi ve yardımlardan istifade edilmesinin sağlanması kanımızca çok önemlidir. Sadece verilen hapis cezasının süresinin çokluğu, işlenen fiilin hak noktasında içeriğini karşılamakta yeterli ise de, cinsel suç işleyen kişilerin tekrar suç işlemesini engellemek açısından, bu tarz suçlarda önemli bir etki değildir. Kişiyi cinsel suça yönelten etkenler titizlikle araştırılmalı, bu etkenler kapsamında, uygun yöntemler denenmelidir.
çocukların, genç kız ve kadınların cinsel suçlardan korunabilmesi adına, cinsel suça yatkınlığı, teşhis ve tedaviye yönelik hekim çalışmasında raporlanmış ve bu yöndeki tıbbi desteğe ek olarak ihtiyaç olması durumunda, bu tedavinin hormon azaltımı ile desteklenmesi, işlenen kasti suç ile ortaya çıkan bu tehlikelilik durumunun ortadan kaldırılması adına önem arz edebilir.
Cinsel suçlarla ilgili tedbir alınırken salt ağır hapis cezaları ile sonuca gidilmesi fikrini çağın gereklerine uygun olmayan bir yöntem olarak görmek gerekir. Suçlular tarafından gerçekleştirilen eylemin haksızlık içeriğini karşılayacak cezaların tespiti yerindedir fakat iş bu suç ile muhatap olmuş kişilerin hiç bir tedaviye tabi tutulmaksızın yıllarca cezaevinde mahkum etmek , daha sonrasında da hiç bir kontrol ve destek sağlanmadan şartla salıvererek toplum içerisine göndermek, ilk suçun işlenmesinden daha büyük bir risk ve sosyolojik sorunların topluma mal edilmesi anlamına gelir.